9 Eylül 2010 Perşembe

Pek Yakında

Pek yakında yeniden faaliyete geçeceğiz.

28 Şubat 2010 Pazar

Team Ranking 2010-2011




Malum, Avrupa'ya veda ettik bu yıl için... Peki ne oldu, bu sene kaç puan topladık, kaç sıra ilerledik, ne işimize yarayacak bu? Görelim...

Galatasaray bu sezona 60. sıradan giriş yaptı UEFA Takımlar sıralamasında. Her sene, 5 sezon önce toplanan puanlar silinip, mevcut sezonun puanları ekleniyor bildiğimiz gibi. Biz bu sezona, 2004-2005 sezonunda Avrupa'da olmadığımız yılın puanlarını silerek başladık ve bu ciddi avantajdı. Nihayet büyük bir kamburdan kurtuluyorduk. O sezon ki puanımız 1.0750 idi.(Ülke başarı puanının ortalaması yalnızca) Doğal olarak bu sene topladığımız puanlar bizi rahatlıkla yukarılara taşıyacaktı.

Galatasaray bu sezon 11.5200 puan toplayarak 42. sırada veda etti Avrupa'ya. Bu henüz tam olarak bu sezonu kaçıncı bitirdiğimizi göstermiyor, zira arkamızdaki takımların bizi geçme şansı var hala, ancak en fazla 2 yada 3 sıra gerileriz, daha fazlası pek mümkün değil gibi.

Geçen sezon topladığımız puan ise 15.4000 idi, bunu hatırlatalım.

Peki bu puanlar bizi önümüzdeki sene hangi pozisyonlara getirecek:

Şampiyonlar Ligi
Grup aşamalarında Galatasaray 3. torbada yer alacak.
Eğer ligi 2. bitirip, ŞL'ye katılırsak, 2 ön eleme oynayacağız. İlk ön elemede seribaşı, ikinci ön elemede(play-off) ise ikinci torbada olacağız.

UEFA Avrupa Ligi
Grup aşamalarında Galatasaray 2. torbada yer alacak.
Olası tüm ön elemelerde seribaşıyız.

Son bir dip not: Galatasaray önümüzdeki sezona, 2005-2006 sezonundaki Tromso faciasının puanlarını silerek başlayacak. İkinci büyük kamburdan da kurtulmuş olacağız yani.

5 Şubat 2010 Cuma

Ufuk Ceylan'ın geleceği

Son günlerde daha da çok tartışılmaya başlanan bir konu var. Bu konu özellikle Leo Franco'nun performansını gördükten sonra daha da güçlü tartışılıyor. Ufuk'un kaleyi devralmasından bahsediyorum...

İmza attığı günden beri Galatasaray taraftarının garip bir şekilde güzeni var Ufuk'a. Bu olumlu anlamda bir gariplik. Gerçi Galatasaray taraftarında böyle bir özellik var; bazen hiç izlemediği bir futbolcuya bile güvenebiliyor. "X'i oynatalım abi Y'den iyidir." şeklinde. Bunu kimisi sadece sezgileriyle söyler kimisi de gerçekten takip eden birisi olarak. Bu iyi mi kötü mü tartışılır, ancak taraftarın radikal düşünebildiğini görmek güzel.

Ufuk'un performansını değerlendirmek için daha çok erken. Toplasak 3 kez çıktı sahaya Galatasaray formasıyla. Bunlar da kupa maçlarıydı. Bu süre bir futbolcuyu ne kral yapmak için ne de asmak için yeterli değil. Sadece bir izlenim edilinebilir. Ancak özellikle Antalyaspor maçında gördük ki, taraftarın bir kısmı "Güvendik ettik bu da fos çıktı" şeklinde yorumlar yapabildi. Gerçi bu Türkiye için alışıldık bir durum. Biz severiz böyle ilk hatayı kollayıp; asıp kesmeyi. Aynı şekilde ilk süksesinde "Aha bu çocuk süper yıldız olacak Mahmut bak gör." demeyi... Sabırsız mıyız neyiz yahu? Her neyse. Antalyaspor maçını ölçüt almıyorum; alamıyorum. Neden derseniz, sahada kendi kimliğiyle oynayan tek bir futbolcu bile yoktu. Böyle bir ortamda sağlıklı değerlendirme yapmak mümkün değil. Elbette Ufuk için farklı bir durumdu, o gün her şeye rağmen kendini gösterebilirdi. Ama bu ekstra olan seçenektir. Zira bütün takım döküldüğü bir günde kendini göstermemesi anormal bir durum olamaz.

Performans değerlendirmesini geçelim, zira buna karar vermek için zamanımız olacak. Gelelim bir gerçeğe. Nedir bu gerçek? Yabancı kontenjanı. Eğer ki bir takım, sahada 6, toplamda 8 olan hakkından birini kaleciye harcıyorsa; o kaleci epey meziyetli demektir. Hele ki bu takım yabancıları alıp, sonra da gönderecek yabancı arıyorsa! 2 sene önce Aykut bir cümle sarfetmişti. Çoğu kişi hatırlamaz bile. Hatta söylediğinde bir çok kişi dalga geçmişti "hadi ordan sen işine bak" diye. Neydi bu cümle hatırlayalım: "Buffon ve Cech takımlarında kaldığına göre Galatasaray'ın yabancı kaleci almasına gerek yok." Şimdi bu sözü söyleyen kişinin bir yorumcu olması normal olur. Zira yorumcular sever bu tip lafları. Ancak bunu söyleyen zaten o takımın kalecisiyse, epey garip duruyor. Kullandığı örnekler abartı olabilir ama söylemek istediği açık yine de: Eğer ki elindeki kaleciden çok daha yeteneklisini alamıyorsan; boşuna arama. 2 senedir yaşıyoruz bu durumu. Önce De Sanctis, şimdi Leo Franco. Kötü kaleciler mi? Sanmam yoksa ne halt yemeye Avrupa'nın en büyük liglerinde yıllarca oynasınlar. Ama çok mu iyi kaleciler? Ona da hayır, zira gördük. Galatasaray'ın vasat yabancı kaleci alma lüksü olmamalı. Eğer elindekinden çok daha yeteneklisini alıyorsan; kimse sesini çıkartmaz. Ancak Taffarel'leri, Mondragon'ları izleyen bu gözler içine sindiremiyor bu durumu.

Diyelim ki Ufuk'a güvendik, verdik kaleyi. Düşünelim ne kaybedebileceğimizi. Bana kalırsa hiç bir şey. Belki uzun bir süre beklediğimizi bulamayız ama bir kaleci için kendini geliştirmenin tek yolu oynamaktır. Yedek kulübesinde paslanarak tecrübeli olamaz o kaleci. Bakın Aykut'a, geldi 27 yaşına yedekte sürüne sürüne. Aynı durumu Ufuk'ta da yaşamak; mevcut durum içinde anlamsız görünüyor. Önümüzde Valdes, Casillas örnekleri varken hele... Muhtemelen sene sonunda olacak olan şu: Leo Franco kontenjanda yer açılmak için satılacak, kale Ufuk'a devredilecek. Muhtemelen diyorum; belki de böyle bir şey olmaz. Ama benim bildiğim Galatasaray yönetimi, bu tip şeyleri görüyordur. Umarım güvenimizi boşa çıkartmaz Ufuk.